Okumaya başlamadan bunu açıp öyle okumanızı rica ediyorum :)
Güzel bir cumartesi gününden merhabalar. Nasılsınız, günleriniz nasıl geçiyor? Bu sorunun cevabını pek bilemesem de umarım güzel ve hoş günler, zamanlar geçiriyorsunuzdur. Ben bu aralar günlerimin nasıl geçtiğini pek bilemiyorum, bilmiyorum aslında. Aylardır evde kalmanın, çoğu şeyden uzak kalmanın, özellikle hayallerimden uzak kalmanın ve onlara ulaşma zorluğunun ve başka birçok şeyin getirdiği ağırlık altında eziliyorum bu aralar. İçimdekileri ve içimizdekileri dışarı atma ve bunlar üzerine düşünme ve konuşma için böyle bir yazı yazmak istedim. Bu aralar sizler nasıl hissediyorsunuz, hangi gelgitleri yaşıyorsunuz bilmiyorum ama benim şu aralar en çok yaşadığım şey yalnızlık hissi sanırım.
Yalnızlık nedir? Bir bebeğin annesiz kalması, bir çocuğun arkadaşsız kalması, ya da bir annenin evlatsız kalması mı? Bu konu üzerine çok düşündüm ve yalnızlığın birçok çeşidi var. Bunlar sadece bizim dünyamızda var olan, kabul görmüş yalnızlıklar. Peki asıl yalnızlık nedir? Yani yalnızlığın aslında gerçek bir aslı var mı? Bu soruyu da kendime çoğu kez sordum ve bence yalnızlığın aslı saklı kalan, göz ardı edilen, hırpalanmış duygular olduğunun kanısına vardım. Bu tabiki ki kendi yaşadıklarım ve duygularım sonucu ortaya çıkardığım kendimce bir sonuç. Ama şuna emin oldum ki yalnız kalmış duygular ve hisler insanı asıl kıran ve üzen şeyler.
Peki bu duygular, hisler nasıl yalnız kalıyor? Göz ardı edilen duygular, sevgisiz bakışlar, sevgisiz yaşayışlar, ve sevgisiz insanlarla yalnız kalıyor.
Dönüp yaşantıma baktığımda, birçok şeyi feda ettiğimi görüyorum. Fakat bu feda edilen şeylerin aslında bir nokta kadar önemi olmadığını anlıyorum. Önemi olması için ne yapmam gerektiğini de bilmiyorum. Bu bilinmezlikler içinde eziliyoruz ve gittikçe yok oluyoruz. İçimizde kalan o son duygu da havaya, toprağa karışıp yok oluyor. Yok olmanın her zaman kötü olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü bir şeyin yok olması, onun artık bir işlevinin kalmaması ve ona ait artık hiçbir şeyin olmaması. Yani onun varlığının artık kabul görmemesi.
Kendinizi hiç yalnız hissettiniz mi bilmiyorum ama ben çoğu kez kendimi yalnız hissettiğimi farkettim. Özellikle ailem konusunda. Onlara kendimi kabul ettirdiğimi zannetmiştim. Beni gerçekten olduğum gibi kabul ettiklerini düşünmüştüm ama öyle değilmiş. Bunun üzerine de çok düşündüm, kendimle tartıştım, kendimi eksik gördüm, kendime kızdım. Biz insanların yapabileceği belki de en zor şeylerden biridir kendinle yüzleşmek. Kendimle yüzleşirken birçok şey üzerine düşündüm, kendimi eksik görmem, yaptığım şeylerin göz ardı edilmesi, her zaman ikinci planda olmam ve durmadan hareketlerimle yargılanmam. Bunların hiçbirinin doğru olmadığını düşünüyorum. Çünkü bir insan hareketleriyle yargılandığında, göz ardı edildiğinde hissizleşiyor ve bu onu yalnızlığa sürüklüyor. İnsanların var olması, yanında ailenin var olması elbet bir şükür sebebi ama bunlar yalnızca canlıların var olmasıyla veya yanında birinin var olmasıyla olmuyor. Halbuki asıl önemli olan birbirini anlayıp, göz ardı etmeyip, onu kabullenmek değil midir? Bir insanı anlamak, dinlemek, düşüncelerine saygı göstermek ne kadar zor olabilir ki? Ya da bir insanın bir insana sevgisini göstermesi, ona değer verdiğini belli etmesi ne kadar zor olabilir ki?
Günümüzde yalnızlık yalnızlık deniyor. Fakat kimse bunun duygular üzerine, kalp üzerine bir yalnızlık olduğunu bilmiyor, akıl edemiyor. Herkes kendi telaşına, kendine yoğunlaşmış ve kimse birbirini görmüyor. Elbette herkesin kendi içinde telaşları, veyahut başka şeyleri tabiki var ama bir süre sonra insan kendine yetmiyor. Bir söz var, 'İnsan insana lazım' evet biz birbirimize lazımız. Ve lazım olmaya daha da devam edeceğiz. Bir insanı var eden yaşanmışlığıdır, peki bu yaşanmışlıklar nelerle olur? Bir araba veya ev? Bunlar yaşamda bizim sadece araç gereçlerimiz. Yaşamda var olabilmemiz ise canlılarla, insanlarla mümkün. Tabi insanlarla mümkün olabilmesi de ancak yine duygularla mümkün olabiliyor. Üstte bunlardan bahsettim zaten daha fazla girmeyeceğim o konuya.
Sonuç olarak, evren, canlılar, insanlar, duygular bunlar birbirlerini var eden şeyler. Bu kısacık ömrümüzde, gelip geçici bu fani dünyada, hayatımızı birbirimize zindan etmeye gerek yok.
Birbirimizi anlasak, sevsek, saysak, saygı göstersek beraberinde birçok şeyi getirecek. Kırıcı, üzücü duygular insanı büyüten ve olgunlaştıran şeyler ama bu şeylerin fazlası da insanı olgunluktan çok yalnızlığa götüren şeyler. O yüzden her türlü duyguyu dozunda yaşamakta fayda var.
Umarım hayatınızdaki yalnız kalmış tüm duygularınız, düşünceleriniz birgün huzura erer. Hayat bu aralar biraz zor ve hırpalayıcı. Biz elimizden geleni yapıp bu zorlayıcı yolu en az şekilde yara alarak kurtulmaya bakalım, yoksa o yaralarımız asla iyileşemeyecek ve bizde hep bir iz olarak kalacak. Bu zorlu yolculuğumuzda hepimize güzel dualarla bol şans ve sevgi armağan ediyorum.
Bugünkü yazım birazcık buruk olsa da, umarım kendinizden birşeyler bulup düşünme imkanınız olmuştur.
Bundan sonraki hayatınızda umarım her daim çiçekli yollardan yürürsünüz ve umarım yalnız kalmış duygularınız o çiçekli yollarda kaybolur. Kendinize çok iyi bakın ve hoşçakalın :)
Bazı insanlar doruk noktasına ulaştığında bi çok duygularını kaybederler umarım sen de yalnızlık hissinden arınıp yeniden doğarsın ♥️
YanıtlaSilGüzel yorumun için teşekkür ederim :) İnşallah yeni ve güzel hislerle yeniden doğarız 🌸
Sil